NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
أَبَانُ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى
أَنَّ
مُحَمَّدَ
بْنَ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ
ثَوْبَانَ
حَدَّثَهُ
أَنَّ رِفَاعَةَ
حَدَّثَهُ
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ
أَنَّ
رَجُلًا
قَالَ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
إِنَّ لِي
جَارِيَةً
وَأَنَا
أَعْزِلُ
عَنْهَا وَأَنَا
أَكْرَهُ
أَنْ
تَحْمِلَ
وَأَنَا
أُرِيدُ مَا
يُرِيدُ
الرِّجَالُ
وَإِنَّ
الْيَهُودَ
تُحَدِّثُ
أَنَّ
الْعَزْلَ
مَوْءُودَةُ
الصُّغْرَى
قَالَ
كَذَبَتْ
يَهُودُ لَوْ
أَرَادَ
اللَّهُ أَنْ
يَخْلُقَهُ
مَا اسْتَطَعْتَ
أَنْ
تَصْرِفَهُ
Ebu Said el-Hudrî (r.a.)'den
rivayet olunduğuna göre;
Bir adam, (Hz. Nebi'ye
gelerek),
"Ya Rasûlallah!
Benim bir cariyem var, hâmile kalmasını istemediğim için ondan azil yapıyorum
ve ben (bu hareketimle diğer) erkeklerin (kadınlara yaklaşmakla) istedikleri
şeyi istiyorum. Yahudiler de "dışarı akıtılan meninin diri diri toprağa
gömülen küçük bir kız hükmünde olduğunu" söylüyorlar'* dedi. (Hz. Nebi
de);
"Yahudiler yalan
söylemişler. Eğer Allah onu (çocuk olarak) yaratmak isteseydi, sen buna engel
olamazdın/' buyurdu.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, III,
33, 51, 53; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 230.
Rasül-i Ekrem'e azille
ilgili soru soran kimsenin, câriyesinin hâmile kalmasını istemeyeşinin iki
sebebi olabilir:
1. Eğer bu cariyenin
efendisi başka birisi olup da bu adama nikahlamışsa, yani cariyenin efendisi bu
adam değil de başka biri ise cariyeden doğan çocuk da anasına tâbi olarak köle
olur. Sözü geçen şahıs işte bu sebeple o cariyenin hâmile kalmasını arzu
etmemiş olabilir.
2. Sözü geçen kimse
şayet bu cariyenin efendisi ise, o zaman câriye çocuk doğurmakla ümmü veled
olacağından cariyeyi satamıyacaktır. Çünkü ümmü veledin satılması caiz
değildir. îşte bu sebepten cariyenin hâmile kalmasını arzu etmemiş olabilir.
Çocuk olmasın diye
cinsi münâsebet esnasında erkeğin meniyi dışarıya akıtması mânâsına gelen
azli, yahudilerin, arapların kız çocuklarını diri diri mezara gömmesine
benzetmelerini, Rasûl-i Ekrem Efendimiz reddetmiş ve Allah'ın o meniden bir
çocuk doğmasını istemesi halinde erkeğin onu dışarı akıtmaya muvaffak
olamıyacağmı söylemiştir.
Gerçekten meniye canlı
bir çocuk nazarıyla bakmak doğru olamaz; çünkü bu menin çocuk hâline
gelebilmesi için ana rahminde kırk gün nutfe, kırk gün kan pıhtısı, kırk gün et
parçası olarak kalması, ondan sonra da ilgili meleğin gelerek ona ruh üfürmesi
gerekir.[bk. Ahmed Naim, 40 Hadis, Hadis No. 4.]
Nitekim bu mesele
ashâb-ı kiram arasında söz konusu olduğu zaman Hz. Ali de Yahudilerin bu
mevzudaki görüşlerini reddetmiş; bunun üzerine Hz. Ömer Allah senin ömrünü uzun
etsin diye O'na dua etmiştir.
Ancak şurasını da ifade
edelim ki Rasul-i Ekrem de önceleri içinde bulunduğu toplumun tesirinde kalarak
azlin çocukları diri diri toprağa gömmekten farksız olduğunu kanâtinde idi.
İçinde bulunduğu toplumun bir ferdi olarak bu mevzudaki görüşünü "Bu bir
kız çocuğunu diri diri mezara gömmektir.[Müslim, nikâh] diyerek dile
getirmişti. Bunun üzerine Allah teâlâ kendisine bu görüşünün doğru olmadığını
vahy ve ilham yoluyla bildirdi. Artık Rasûl-i Ekrem efendimiz bu mesele'nin
hakikatini de Allah teâlâ'dan öğrenmiş oldu. Meniyi dışarı akıtmanın kız
çocuklarını diri diri toprağa gömmekten farksız olduğunu ifade eden Müslim
hadisini hadis ulemâsından Beyhakî de rivayet ettikten sonra sözü, bu hadisle
konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisi arasında görülen zahirî çelişkiye intikal
ettirerek şunları söylemiştir: "Azlin mubah olduğunu ifâde eden
hadislerin râvileri, azlin haram olduğunu ifade eden hadislerin râvilerine
nisbetle daha çok ve tercihe daha lâyık kimselerdir. Bu bakımdan azlin mubah
olduğunu ifâde eden hadisler haram olduğunu ifade eden hadislere tercih edilir.
Ayrıca azlin haram olduğunu söyleyen kimselerin haram kelimesini, bu kelimenin
fukahâca kasdedilen maruf manasında değil de "tenzîhen mekruh"
anlamında kullanmış olmaları mümkündür.
Çünkü bu mevzudaki
hadislerin arasını uzlaştırabilmek için Müslim hadisindeki nehyin tenzihen
mekruh mânâsına geldiğini kabul etmek gerekir. Meseleye bu noktadan bakılınca
da Rasûl-i Ekrem'in "Yahudiler yalan söylemişler" sözüyle onların
azli haram saymalarını tenkid etmek ve azlin haram olmadığım ifade etmek
istediği anlaşılır.
Beyhâkî meseleyi bu
şekilde ele alırken îbn Kayyim de bu mevzüdaki hadislerin arasını şöyle te'lif
ediyor: Rasûl-i Ekrem "Yahudiler yalan söylemişler** derken, onların azil
yapmakla kadının hamile kalmasının önlenebileceğine dâir kanâatlerinin
yanlışlığını ifâde etmek istiyordu ve onları yalanlamakla Allah'ın yaratmak
istediği bir çocuğun dünyaya gelmesine azlin engel olamayacağını haber
veriyordu. Ayrıca Müslim'in rivayet ettiği hadiste azli, çocuğu diri diri
toprağa gömmeğe benzetirken de "Azlin hamileliği önleyeceği inancıyla, bir
başka ifâdeyle, azil yapılmadığı takdirde kadının hâmile kalacağı inancıyla
meniyi dışarıya akıtan kimseleri kasdetmiştir. Binaenaleyh bu inanç ve niyetle
azil yapan kimse ile çocuğu diri diri mezara gömen kimsenin arasında sadece şu
fark vardır. Çocuğu diri diri mezara gömen kimse, çocuğu gömmeye hem tasarlamış
hemde gerçekleştirmiştir. Kesinlikle gebeliği önleyeceğine inanarak azl yapan
kimse ise, buna bilfiil azm etmiş fakat gerçekleştirememiştir, işte bu şahsın
yaptığına ise, Rasûl-i Ekrem Efendimiz "Ve'di hafi = gizli ve'd"
ismini vererek bu işin failini çocukları diridiri toprağa gömen kimseye
benzetmiş ve onun gizli kalan niyyetini en veciz birşekilde ifade etmiştir.
Görülüyor ki azlin caiz
olduğunu ifade eden Ulemanın delilleri daha kuvvetli ve daha açıktır.
Azil ile ilgili
hadisleri değerlendiren Müçtehidlerden Ebu Hanife, Malik ve Ahmed b. Hanbel (r.a)'e
göre bir erkek, hür olan eşinin de rızasını alarak azil yapabilir. Karısı izin
vermezse azil yapamaz. Şâfiîlerde iki görüş vardır. Kuvvetli olam zevce izin
vermese dahi azlin yapılabileceğidir. Zahirîler azlin haram olduğunu ileri
sürmüşlerse de delilleri yeterli görülmemiştir.[İthafu's-sâde, V, 379.]